12 Ağustos 2017 Cumartesi

Harran Ovasi

Harran Ovası
Şanlıurfa'nın 44 kilometre. Güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur.



Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynan'a veya İbrahim Peygamberin kardeşi Arana (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini Harran'da İbrahim Peygamberin evinin adını taşıyan bir mescidin onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir.

Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa Kül tepe ve Mari de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde Hitit'lerle Mitanniler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.
Bu tarihi belgelerden anlaşıldığına göre Harran adı 4.000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Harran adı Sümerce ve Akatca "Seyahat-Kervan" anlamına gelen "Haran-u" dan gelmektedir. Bazı kaynaklar bu kelimenin kesişen yollar veya çok şiddetli sıcak anlamına geldiğini de kaydetmektedirler.
Gerçekten de Harran Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzey batıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur..

Harran; Ay Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.
Urfa nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık Asur Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. II. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Bu nedenle Hıristiyanlar Harran'a Putperest şehri anlamına gelen "Hellenopolis" ( güneşin şehri )adını vermişlerdir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür.
Harran'da bir çok büyük bilgin yetişmiştir. Devrin en büyük Matematikçilerinden Tabiplerinden ve Yunan filozoflarının eserlerini Arapça ya çevirenlerden 821 doğumlu Sabit bin Kurra dünyadan aya olan uzaklığı doğru olarak hesaplayan Battani (Avrupalılar Albetegni veya Albatanius derler) Yunan filozoflarının maddenin bölünebilen en küçük parçasının (atom) parçalanamaz olduğuna dair iddialarını kabul etmeyen oysa bölünmez kabul edilen bu parçanın müthiş bir enerji ile parçalanarak Bağdat gibi bir şehri yıkabileceğini söyleyen ve böylece Atomun mucidi sayılan Cabir bin Hayyan Din bilgini Şeyhülislam İbni Teymiye Harran'daki okullarda yetişmiş dünyaca ünlü bazı alimlerdir.
Emevi hükümdarlarından II. Mervan Harran'ı devletin başkenti yapmıştır. Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbasilere yenilerek Harran'da sona ermiştir. Abbasi hükümdarı Harun Reşit zamanında kurulan "Harran Üniversitesi" dünyada büyük bir ün kazanmıştır.
Fatimiler Zengiler Eyyübiler ve Selçuklular gibi İslam Devletlerinin yerleşmelerine sahne olan Harran 1260 yılı başlarında Moğollar tarafından işgal edildi. 1270 yılında Moğollar burayı ellerinde tutamayacaklarını anlayınca Harran'ın Camiini surlarını ve kalesini yakıp yıkarak kenti tahrip ettiler. Bundan sonra Osmanlı Döneminde dahi Harran eski parlak günlerine bir daha dönemedi.

Harran Cüllab ve Deysan ırmaklarının suladığı bir ovada kuzey Mezopotamya'da kurulmuştur. Harran ovası bir ağ gibi su kanalları ile örülmüş bir tarım sahası idi. 1184 yılında Harran'ı ziyaret eden seyyah İbni Cübeyr burasının gölgelik ve ağaçlık olduğunu çeşitli meyve ve sebzelerin yetiştiğini yazmaktadır. Uzun süren bir kuraklık sonucunda da harap olduğunu söylemektedir.
13. yüzyıla ait seyahatnamelerde Harran'da 4 medrese (Üniversite) bir hastane 1 düşkünler yurdu ve 8 hamamın bulunduğundan söz edilmektedir.
Bu gün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri höyüğü kalesi şehir surları ve çeşitli mimari kallıntıları geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovasına akıtılacak olan Fırat Nehri Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine kavuşturacaktır.
3392 sayılı kanunla 19.6.1987 tarihinde ilçe merkezi olmuştur. İl merkezine 44 km. mesafededir. 76 köyü vardır. 1997 Genel Nüfus sayımına göre ilçenin nüfusu 41.058 dir. ( İlçe Merkezi :7.306 Köy Nüfusu : 33.753)


Eski Harran şehrinden bir manzara

Uzun asırlar boyunca Asurların Ay tanrısına ve Günah Mabedine inanların bir sınır şehriydi. Bu eski Mezopotamya şehrinin dini bütün orta doğuya hakim olmuştu. Şehirdeki Ziguratlar ( mabedler ) Bügünkü Tek Tanrı Dininin Atası olan Musevi Hıristiyan dinine de tesir etmişti. Bu günkü annaneklerin kökleri o zamanki kozmoloji astronomi ve geleneklerde köklerini bulmaktadır. Çivi Yazısıyla yazılmış bir çok dini şarkı ve dua Ziguratlarda ibadette tatbik edilen ritueller hala bugün Musevi – Hıristiyan dininde kullanılmaktadır.




Ay Tanrısının günah Mabedi Eski mabetlerin Planı ( Zigurrat)




Nannazigurat ( eski Mabed ) Nanar Ziguratı ve Ningal Mabedi
Mezopotamya da Tanrılar günlük hayata karışmışlardı. Onlar halkın evlerindeki küçük mabetlerde veya Zigurrat denen çok büyük mabetlerde yaşarlar ve Halkın her türlü kararında söz sahibi idiler. Bu Tanrılar ile insanlar arasındaki ilişki Rahip ve baş rahipler tarafından idare edilir. Onlar Tanrıların sözcüsü idiler. Halk Tanrıdan bir şey istediği zaman veya bir karar vereceği zaman Rahibe baş vurur ve bazı vecibelerini yerine getirip isteğini iletir. Rahip tanrıyla irtibata geçebilmek için rüyaya yatar ve neticeyi o şahsa bildirir. Genellikle isteğinin yerine gelmesi için bazı hediyeler Tanrıya sunması veya adaklar kurbanlar vermesi gerekirdi. Halkın ne zaman öleceğini ve öldükten sonra ne olacağını da Rahipler vasıtasıyla Tanrılardan öğrenebilir ve ona göre hazırlıklar yaparlardı. Mezopotamya da Tanrı Panteonu çok genişti .
Mabetler dik dörtgen şeklinde ve basit yapılardı. Topraktan yapılmış çiğ tuğladan yapılırlardı. Rahip rahibe müzisyen ve şarkılar ve dualar söyleyen koro elemanları ve Mabedin bakımından sorumlu işçiler personeli oluştururdu.
Günlük muhtelif dualar yapılır ve değişik adaklar veya kurbanlar ve yiyecekler hediye olarak tanrılara sunulurdu. Her ay bir kere de büyük bir merasim yapılırdı.



Günahı simgeleyen bir heykel
Baş Rahip Tanrı Ay ile iletişim içinde Ay günahı ( Sin ) i temsil etmektedir.

Ur ve Harran Şehirleri Ay Tanrısı Sin ‘in hüküm sürdüğü merkezi şehirlerdi. 1900 den 900 senesine kadar bu havalide Sin tanrısının hakimiyeti ve forsu o kadar çoktu ki milletler arası ticari anlaşmalara bile Sin garantisi altında imzalanırdı. Sin kralların bile sözlerine kefil olurdu. Sin aynı zaman Nanna ( Nanna-Sein ) diye de tanınırdı. Sin bir Boğa veya ihtiyar bir adam olarak temsil edilirdi. Bu ihtiyarın uzun ( lapis Lazzuli ) ve geniş bir sakalı vardı. Başında da Boğanın boynuzları bulunurdu.



GezBlog ,,, Gezi Rehberiniz burada....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder