Mezopotamya ile Akdeniz arasında yer alan Doğu’nun şehirlerinde, çarşılar yaşamın ta kendisidir. Akdeniz’den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında olan bu şehirlerden geçen ticaret yolları da, bölgenin uygarlık tarihine ve kültürel gelişimine yön vermiştir. Tarihi kimlikleri, mimarileri, gelenekleri, esnafları ve zanaatkârlarıyla, özellikle Doğu şehirlerinin canlı ve renkli yaşantısının en çok hissedildiği yerler çarşılardır.
NİCE ÖYKÜ...
Gaziantep Bakırcılar Çarşısı’ndaki çekiç sesleridir, sizi çarşının sokaklarına çağıran. Çekicin her darbesiyle oluşan bakır tabaktaki desenler, kalayın keskin kokusu yapışır zihinlere. Rafların arasındaki eski ve mühürlü bir tasın, bir mırra cezvesinin ne öyküsü vardır dinleseniz... Sonra sedef atölyelerinden birine girin mutlaka. Sedef kakma yapan ustaların ellerinin maharetini izlerken, işin tüm inceliklerini öğrenin. Bakırcılar Çarşısı’ndan sonra Saraciyeciler, Habbabçılar, Külekçiler ve Kavafiyeciler çarşıları gelir peşi sıra. At koşum takımlarını yapanlara ‘saraç’, satıldığı yerlere de ‘saraciyeciler’ denir. Tahta takunya yapımcıları ‘habbab’, içine bal, yağ ve yoğurt konan tahta kovaları yapanlar ‘külekçi’, çarık ve yemeni üretenler de ‘kavaf’tır. Dükkânının tavanına astığı yemenilerde Hayri Usta ne hikâyeler saklamıştır kim bilir? Hanların birinin içinde kutnu dokuması yapan Cevdet Eldemir’in nasırlı ellerinde nelerin izi vardır? Her ustanın yanında durup konuşmaya ne günler yeter, ne de ömür... Bu çarşıları geçip aşağılara indiniz mi, Baharatçılar Çarşısı’na ve Peynirciler’e gelirsiniz; ki bu kez birbirine karışan baharat kokuları başınızı döndürür. Gaziantep Çarşısı’nın en güzel mekânlarından biri Tahmis Kahvesi’dir. Menengiç kahvenizi söyleyip, nargilenizi fokurdatmaya başladınız mı, kahvenin geçmişini dinlemenin zamanı da gelmiştir. 1640’ta IV. Murad döneminde yapılan bu kahvenin havasını solumak, bir köşesinde oturmak bile, insanı tarihin taa içlerine götürmeye yetiyor. Buraya kadar gelmişken, kahvenin hemen yanında bulunan ve 1638’de inşa edilen Tekke Camisi’ni görmeyi unutmayın.
MASALSI VE ETKİLEYİCİ: URFA ÇARŞISI
Diyarbakır’ın Sipahi Çarşısı’na gelince; keçeci, takunyacı ve semercileri izlerken, yüzyıllar öncesinden kalmış bir çarşıda yürüyormuş hissine kapılabilirsiniz. İpek Yolu üzerindeki yerleşimlerden olan Diyarbakır’da tarihin izlerini taşıyan hanlar ünlüdür. Çiftehan, Yeni Han, Deliller Hanı ve Hasan Paşa Hanı mutlaka görülmesi gereken, eski günlerde olduğu gibi şimdi de gümüş işleyen usta ellere, halı ve kilim dokuyucularına rastlayacağınız hanlardır. Mardin Kapısı’na doğru ilerlediğinizde Peynirciler Çarşısı’na gelirsiniz. Çarşının girişindeki kahvehanede ya da otele dönüştürülmüş kervansarayın avlusunda içeceğiniz kahvenin kokusuna, Fırat’ın kokusu yoldaşlık edecektir...
Doğu’nun çarşıları arasında en etkili ve masalsı güzelliklere sahip yerlerin başında Urfa Çarşısı gelir. Çarşının sokaklarını dolaşırken önünüze çıkan tarihi yapılar, hanlar, buradaki zanaatkârlar ve satılan her eşya, üzerlerine düşen ışık huzmeleri altında büyüleyicidirler. Çarşının sekiz kapalı çarşısı, bir de yeraltı çarşısı vardır. 1562’de yapılan Kazzaz Pazarı’ndaki ipekli dokumalar, işlemeli kumaşlar ve şallar, renkleriyle; Attar Pazarı kokularıyla sarar sizi. Kazancı Pazarı’ndaki çekiç sesleri, Demirci Pazarı’nda demiri eriten ateşin parlaklığı, Halıcı Pazarı’nda halı ve kilimler derken en ilginç yerlerden biri de Güvercin Pazarı’dır. Günün erken saatlerinde hararetli pazarlıkların yapıldığı bu pazarda güvercinlerin en güzellerini görebilirsiniz. Urfa Çarşısı’na geldiğinizde mezatı da mutlaka izleyin. Pazarların çoğunda eskiden olduğu gibi, mesleğini ortaya koyan fazla sayıda usta bulmak mümkün değil ne yazık ki. Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Çulcu Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kasap Pazarı, Tütün Pazarı, Hüsniye Çarşıları, Kavafhanı Çarşısı da, Urfa Çarşısı’nda gezilmesi gereken yerler. Bu çarşılar, sadece Urfa’nın değil, bence tüm Doğu’nun en etkileyici mekânlarından biri olan Gümrük Han’ın etrafında toplanmışlardır. Yaklaşık 500 yıllık bu handa asırlık çınar ve dut ağaçları altında alçak taburelere oturmuş, dama ve domino oynayan Urfalılar, Doğu çarşılarına ait masalların birer parçası olarak yer edecek zihinlerinizde. Aynı mekânda bir bardak çay yudumlarken domino taşlarını kavrayan nasırlı eller, yerdeki taşları görmeye çalışan yaşlı gözler ve oyunu izleyen yüzlerdeki mimikler asla unutamayacağınız görüntüler arasında yer alacak...
GEÇMİŞİ GELECEĞE TAŞIYAN ELLER
Taşa şiirler yazan Mardin’in daracık sokaklarından çıkıp çarşısına yöneldiniz mi, yüreğinize başka şiirler düşürür gördükleriniz. Sokulbakar Çarşısı’ndan başlayıp Bezzazlar’a; Sobacılar ve Kasaplar çarşılarını geçerek geldiğiniz Ulu Cami’den devam ederseniz, Dellallar Çarşısı’na; Kazancılar Çarşısı’na ve benim en sevdiğim yerlerden biri olan Bakırcılar Çarşısı’na gelirsiniz. Semerci, takunyacı ve tahta oymacılarının önünden geçtikten sonra, Bakırcılar’da bakır döven aksakallı dedeyi gördünüzmü mutlaka durun. Yaptığı işten nasıl keyif aldığını izleyin. Dayanamayacak ve konuşmaya başlayacaksınız. O size kendini anlatırken az ötedeki dükkânda torunu Yusuf’un cam altına Şahmeran resimleri yaptığını anlatacak. Yusuf’un yüreğindeki heyecan sizi de saracak, dedesini de... Bileceksiniz ki 15 yaşındaki bu delikanlı yaşadığı kentin, bölgenin tarihini, geçmişinin izlerini, kültürünü yıllar sonrasına taşıyacak ve dedesinin kopyası olacak. Şehrin içinden geçen ana caddenin üzerindeki antikacılarda saatlerinizi geçirebilirsiniz. Burada bulacağınız eski telkâri işlemelerinin nasıl yapıldığını görmek isterseniz, atölyelerden birine girin.
O ateşin önünde uçuşan gümüş tozlara neler olduğunu, incecik gümüş tellerin nasıl kıvrılıp şekil aldığını göreceksiniz.
Doğu’nun çarşılarını gezerken, ustalarından ya da babalarından öğrendikleri zanaatlarını yaşatmaya çalışan güzel insanlarla tanışacaksınız. Attıkları her ilmekte, vurdukları her çekiçte, mangala koydukları her mırra cezvesinde geleceğe geçmişi taşıyan güzel insanlarla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder